(Son Güncelleme: 01.04.2025) Paris’in en hareketli, en canlı, en hayat dolu köşelerinden biri olan, ayrıca kitabım Paris’te Bir Hafta‘da da konu edindiğim Marais Bölgesi‘ni, Marais Mahallesi‘ni keşfedelim hep birlikte. Şehrin özellikle gay ve Yahudi nüfusunun yoğun olarak bulunduğu Le Marais birbirinden güzel restoranları, butikleri, sanat galerileri, kitapçıları, kafeleri ve müzeleriyle Paris’in en önemli cazibe noktalarından biri. Bazen kendime hayret ediyorum, hangi cesaretle Paris hakkında yazılar yazabiliyorum diye.
Örneğin sırf Marais Bölgesi hakkında oturup bir kitap yazmak gerekirken, gelip burada “Marais şöyledir, Marais böyledir” diye üç beş kelam etmek ne haddime ben de bilmiyorum ama hep söylediğim gibi amacım, “Paris’te şöyle bir yer de var, ne yapın edin gezi programınıza burayı da katın” mesajı verebilmek. İşte o cesaretle yazıyorum bu satırları, ne yazarsam yazayım eksik kalacağını bile bile, her fırsatta güncelleye güncelleye… Bir de kitapta anlatıyorum tabii buraları, Paris’te Bir Hafta kitabımda; biliyorsunuz.
Dilerseniz, Eylül 2018’de Marais sokaklarında dolaşırken Pariste.Net’in Instagram hesabı üzerinden yapıp, Pariste.Net Tv Youtube kanalına yüklediğim yukarıdaki Instalive canlı yayınını izleyerek de semt hakkında fikir sahibi olabilirsiniz. Ama laf aramızda Youtube değil de doğrudan Instagram üzerinden yaptığımız canlı yayınlar daha eğlenceli oluyor. O nedenle size fikir vermesi açısından birkaç videonun linkini vereyim ki izleyip daha detaylı bir fikriniz olsun:
- Le Marais 18 Temmuz 2024 Instagram canlı yayını
- Le Marais 13 Temmuz 2024 Instagram canlı yayını
- Le Marais 26 Nisan 2024 Instagram birinci canlı yayını
- Le Marais 26 Nisan 2024 Instagram ikinci canlı yayını
Tabii en güncel bilgilerin her zaman, Pariste.Net’in okumakta olduğunuz blog yazılarında olduğunu da unutmayın lütfen.
Le Marais, ki kısaca Marais diyeceğiz, türkçe okunuşu “lö mare” ya da daha yakın telaffuzuyla “lö mağe” şeklinde ve Fransızcada “bataklık” anlamına geliyor… Tahmin edeceğiniz gibi, burası çok eski tarihlerde bataklıkmış ve zamanla, önce tarıma açılmış, çok sonraları da Place des Vosges – Vosges Meydanı‘nın yapılıp aristokratların o civara yerleşmesi ile bu bölge popüler bir yer haline gelmiş. Sonra yeniden gözden düştüğü dönemler olmuş ve yakın tarihe kadar da izbe ve pek tercih edilmeyen bir yermiş ama ne olduysa birden yeniden popülerleşmiş. Nasıl popülerleşmesin ki, şehrin aslında tam göbeği.
Burayı gezerken, Paris’in çok eski zamanlarda nasıl olduğuna dair bir fikir sahibi olabiliyorsunuz, çünkü Baron Haussmann 19. yüzyılın ortalarından itibaren Paris’e o meşhur geniş bulvarları açmadan önce neredeyse tüm Paris aşağı yukarı bu formattaymış. Daracık sokaklar, dip dibe karakteristik Paris evleri, labirent gibi sokaklar… Ne zaman Marais’de dolaşsam aklıma o günler gelir, sokaktaki insanları ve arabaları görmemek için başımı üst katlara çevirdiğimde kendimi eski yüzyıllarda hissedebilirim rahatlıkla.
Marais Bölgesi’nin Paris haritasında konumlandırmak için Hôtel de Ville ile Bastille arasında kalan bölgenin kuzeyi gibi düşünebiliriz. Bir kısmı 3. bir kısmı 4. arroindissement sınırları içinde yer alıyor. Daracık sokaklarda dolaşırken birbirinden sevimli kafeler, restoranlar, çok ilginç objelerin satıldığı dükkanlar, küçük butikler, kitapçılar ve daha neler neler çıkıyor karşınıza.
Tabii bu bölgenin ilginç özelliklerinden biri de metrekareye düşen gay ve Yahudi sayısının bir hayli fazla olması. Burası şehrin ve dolaysıyla şehri ziyarete gelen gay nüfusun en önemli çekim noktası. Dolayısıyla çok sayıda gay sex-shop‘lar, bar ve gece kulüpleri yanında hatırı sayılır miktarda “straight friendly” kafeler ve kitapçılar da mevcut.
Marais, aynı zamanda hatırı sayılır miktarda Yahudi bir nüfus barındırıyor bünyesinde. Pek çok sinagog ya da Yahudi kültür merkezleri nedeniyle sokakta dolaşırken gördüğünüz ortodoks Yahudiler sayesinde kendinizi İsrail’de hissetme olasılığınız yüksek. Hatta bazı günler sokağa yayılan Yahudi gönüllüler “sadaka! sadaka!” diye para topluyorlar. İbranicedeki sadaka ile Türkçedeki sadaka aynı kökten geliyormuş ve neredeyse aynı aksanla söyleniyormuş, onu da Paris’te öğrendim. Ayrıca Yahudilerin işlettiği dükkanlarda birbirinden ilginç etnik objeler, hediyelik eşyalar, aksesuarlar bulabilmek mümkün.
Marais’yi gezmek için gay ya da Yahudi olmanız gerektiği anlamı da çıkmasın… Paris dini, dili, cinsiyeti, cinsel yönelimi, düşüncesi her ne olursa olsun, ortak insanlık değerlerini benimsemiş herkesin rahatlıkla gezebileceği, imkanı olanların yaşayabileceği bir şehir olduğu için, bu renkliliği en keyifli hissedebileceğiniz yerlerden biri olan Marais Bölgesi de gezip dolaşmak, hayatın tadını çıkarmak için şehrin en özel noktalarından biri. Sizlerin de bu renkler arasında kendinize bir yer bulabileceğinizi, kendinizi bu şehre, en azından bu dünyaya ait hissedebileceğiniz bir zaman dilimi yaşamanızı istediğim için bu sokaklarda dolaşmanızı öneriyorum zaten.
Ayrıca yeme içme konusunda yine Paris’in en çok seçenek sunan bölgelerinden biri olan Marais’de -niyeyse- gerek Parisliler gerekse turistler olsun, buradaki falafel dükkanlarına müthiş rağbet ediyorlar. Bana pek bir şey ifade etmese de ne zaman buradan geçsem falafelcilerin önünde upuzun kuyruklar oluyor. Seviyorsanız gidip deneyin bence. Ama benim en sevdiğim restoranlardan biri, İspanyol tapas bar Casa San Pablo; oraya da bir bakmanızı öneririm. Le Voltigeur‘de de güzel şeyler yiyip içebilirsiniz. Ama sanırım restoran olarak bu bölgede en çok Robert et Louise‘i seviyorum.
Paris’te en sevdiğim mekanlardan biri, bir Yahudi pastanesi olan Sacha Finkelzstajn da Marais’de bulunuyor. Bir de Le Loir Dans La Théière buralarda geziyorken uğranılabilecek yerlerden. Bir de Royal Café Bar vardır sevdiğim. İlk kez Lizbon’da, tattığım Rio de Janairo’da fellik fellik aradığım nefis tatlı Pastel de Nata‘yı da Marais Mahallesi’nde Comme à Lisbonne‘da bulmak mümkün. Comme à Lisbonne’u kitabım Paris’te Bir Hafta‘dan hatırlayacaksınız 😉
Aslında Marais Bölgesi’nden Pariste.Net’e çok ekmek çıkar 🙂 Yazmayı istediğim pek çok kafe ve restoran bu bölgede çünkü. Fırsat buldukça yazmak niyetindeyim gidip sevdiklerimi tek tek; takip ettiğiniz üzere yazıyorum da zaten ama yaz yaz bitmiyor işte ama hiç merak etmeyin daha çoook mekan tanıyacağız hep birlikte.
Paris’teki en güzel müzelerden biri olan ve Paris Tarihi Müzesi diyebileceğimiz Musée Carnavalet de Marais’de. Geçirdiği uzun bir restorasyon sürecinin ardından yeniden açılan müzede Paris tarihinin ve şehir yaşamının gelişimi hakkında fikir veren pek çok obje ve eser mevcut.
Picasso Müzesi, Ulusal Arşiv Müzesi, Place des Vosges, Victor Hugo’nun Evi, Saint Paul Kilisesi, Village Saint Paul, Hôtel de Sully, İsveç Kültür Merkezi, daha neler neler var Marais’de… Bir de şehirdeki en ilginç mağazalardan biri olan Uniqlo şubesi, sırf binanın içini görmek için bile gezilebilir. Yine Le Marais’de bulunan fantezi ürünleri mağazası Passage du Désire de görülmesi gereken enteresan yerlerden. Biraz ilerisindeki cıvıl cıvıl tasarım mağazası Fleux’ de gezilince içinizi açacak yerlerden. Nature & Découvertes mağazası da hem satılan ürünlerle hem de atmosferiyle bir girip çıkmalık yerlerden bence.
Cumartesi günleri “shabbat” nedeniyle pek çok Yahudi dükkanı kapalı olabiliyor o yüzden cumartesi gündüz vakti beklediğiniz hareketli hayatı bulamayabilirsiniz ama özellikle Pazar günleri Paris’in büyük kesimi rehavet içindeyken, yani dükkanların çoğu kapalıyken, şehrin belki de en canlı yeri Marais Bölgesi oluyor o yüzden gezi programınızda Pazar gününü Marais’ye ayırabilirsiniz.
Paris’in her yerinde olduğu gibi, burada da, yolda yürürken ara sıra sağınıza solunuza bakın, açık bir kapı, bir pasaj, bir geçit gördüğünüzde, içeri girmeniz mümkünse mutlaka girip bir bakın. Birbirinden nefis pasajların, geçitlerin saklı olduğunu göreceksiniz. Örneğin böyle gizli köşelerden birinde saklı olan Jardin des Rosiers‘i atlamamanızı öneririm.
Yine bu bölgede bulunan ve sık sık bünyesinde düzenlenen geçici sergileri gezmeyi sevdiğim Espace des Blancs Manteaux da enteresan bir yer. Ondan daha büyük bir kültür sanat merkezi olan Carreau du Temple da Marais’nin en kuzeyinde bulunuyor. Yol üstünde Square George Cain ufak da olsa nefes almak için hoş bir yeşil alan sağlıyor. Musée Cognacq-Jay bu bölgedeki bir başka ilginç bir müze; üstelik ücretsiz. Mühendislik, mimarlık, tasarım ve teknoloji meraklıları da bölgenin kuzeyindeki Musée des Arts et Métiers‘yi mutlaka gezilmeli.
Yani bu bölgede dilediğiniz gibi sağa sola dönüp gönlünüzce kaybolabilirsiniz. Küçük butiklere girip tezgahları kurcalamak çok keyifli olabilir. Ayrıca ikinci el giysilerin satıldığı dükkanlarda da enteresan şeyler bulma ihtimaliniz var. Sokaklarda birbirinden ilginç, özgüveni tavan yapmış genç-yaşlı her türden insanı görmeye hazırlıklı olun. Resmen göz şenliği… Gezerken kiloyla kıyafet alabileceğiniz Kilo Shop‘a da girip bakmalısınız.
Toplu taşıma için pek çok seçenek mevcut: eğer doğrudan Marais’nin kalbine ulaşmak istiyorsanız en doğru seçenek M1 metro hattının “Saint Paul” istasyonunda inmek. Metrodan çıkar çıkmaz yolun karşısına geçip ara sokaklarda kaybolarak Marais’de dolaşabilirsiniz. Aynı şekilde M1 ya da M11 metro hattlarının “Hôtel de Ville” istasyonunda ve yine M1, M5, M8 hatlarının “Bastille” istasyonunda inerek de buraya ulaşmak mümkün. Dilerseniz M11 hattın “Rambuteau” istasyonunda ya da M8 hattının “Chemin Vert” durağında inerek gelmeniz de mümkün. Siz yeter ki gelmek isteyin, Paris’te ulaşımın kolay bir yolu hep var…
Ben çoğunlukla gezime Saint Paul’den başlamayı seviyorum. Bu taraflara ilk kez gelen bir arkadaşımı gezdiriyorsam onu şaşırtmak için önce Village Saint-Paul‘e götürüp önce bir kafasını karıştırıyorum, daha sonra Hôtel de Sully‘nin içinden geçirip Place des Vosges‘u göstererek şok üstüne şok yaşatıyorum 🙂 Kendim geziyorsam da Saint Paul metrosunda indikten sonra, doğrudan karşı sokağa dalıp Marais sokaklarında kaybolmayı tercih ediyorum. Hadi bakalım, şimdi de kaybolma sırası sizin…
Keyifli geziler, keyifli keşifler.
Adres: Le Marais, Paris